Ana içeriğe atla

İLK BLOG - TOPLUMUN TANRILARI

TANRI VE YARATTIĞIMIZ TANRILAR


*Benliklerimiz ve çevresel faktörlerin(deneyim) birleşimi sonucunda kişiliklerimiz oluşuyor. Ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak kişiliklerimiz belli değerleri(yargılar) sahipleniyor. Sahiplendiğimiz bu değerler ise bizim için ideallere dönüşüyor. Buraya kadar çok fazla sorun yok. Zaten bu  saydığım şeyler canlı olmanın bir sonucu aslında. Benim bu yazıda asıl değineceğim şey, çoğu insanın yargılarını belirleyiş şekli ve bu yargıları gözden geçirmemesi. Hatta gözden geçirecekse bile, bunu konuyla alakasız faktörlere bağlı bir şekilde yapar ve gereken hassasiyeti göstermez. Tabi değerlerini rasgele belirleyen bu insanlar, ideallerini de rasgele bir şekilde belirlerler. Hatta hayatlarında öncelik vermeleri gereken konularda da aynı tavrı takınırlar.

*Hepimiz birey olarak belli bir kültürün içinde doğuyoruz ve zamanla çevremizden etkilenerek bir dünya görüşü elde ediyoruz. Fakat asıl tehlikeli olan şey, çoğu insanın kibirli bir şekilde ve genellikle sağlam temellere dayanmayan bu dünya görüşüne saplanıp kalması. Bu gerçekten çok fazla insanın düştüğü ve şahsen benim hayatım boyunca asla anlayamadığım bir durum. Şu dünyaya bir kere geliyorsun ve nasıl hazır bulduğun değerleri temeline inerek sorgulama zahmetine girmiyorsun? Belki de yobazın tekisin ve bunun farkında değilsin. Bunun olmadığını şüphe etmeden nasıl iddia edebiliyorsun? 




Kibirli insan, fikirlerini keyfine göre belirler. Eğer fakirse zenginlere söver, zengin olursa paranın kolay kazanılmadığını iddia eder. Onun dillendirdiği fikirler çoğunlukla dış koşullara bağlıdır. Çoğu zaman tarafsız şekilde olaylara bakmaz ve güçlü gördüğünün yanında olur. Burada güçten kastım her şey olabilir. (Örnek: kendisine yakın olan, parası olan, hitabeti kuvvetli olan, akrabası olan) Dikkat ettiniz mi bilmiyorum? Siyasilerin kendi memleketlerinde yüksek oy almasının sebebi budur. İnsanların çoğu sırf kendisiyle aynı memlekette doğdu diye ülkenin anahtarını birine verecek kadar vizyonsuz. Ayrıca, kimlik siyaseti ve politik doğruculuk gibi illetlerin bu denli yaygın olma sebebi bu vizyonsuzluktur.

Sorgulamayan insanın belli değerleri kabul etmek için kendini kandırmak zorunda olduğu son derece açık bir gerçektir. Hatta bu kendini kandırma olayı o kadar ileriye gider ki kibirli insan kendisinin kesin bir şekilde Cennete gideceğine emindir. Bu kişi ateist bile olsa Tanrının olduğu olası  bir senaryoda kendisinin Cennete gideceğine kendini inandırır. Ne kötülük yaparsa yapsın mutlaka onu kendisine meşru gösterecek yollar bulur. Sonuçta yargılandığı mahkemenin yargıcı kendisidir.

Tabi bu Cennete postalama işi sadece kendisiyle bitmiyor, sevdiklerini hatta kendisi gibi düşünen herkesi içsel dünyasında Cennete layık görüyor. Ama konu kendisi gibi olmayanlar olduğu zaman, Tanrısı onlara son derece sert bir şekilde muamele eder. Kısacası, kibirli insan için Tanrı bir şekilde her dediğini yapan bir kukladır. Etrafında inanabileceği öyle bir Tanrı yoksa, Tanrı yoktur.

Bir örnek verecek olursak, kibirli insan için ''Maço erkek seviyorum.'' yargısı ''Erkek maço olmalıdır.'' idealini beraberinde getirir. 
Her konuda keyfi düşünen bu insanlar, Tanrı kavramı üzerine düşünürken de objektif olmaktan ziyade keyfi karar verirler.

Konumuzdan bir örnek verecek olursak da ''Böyle Tanrı seviyorum.'' yargısı ''Tanrı böyle olmalıdır.'' idealine dönüşüyor ve etrafında o idealleri kabul eden bir Tanrı varsa, onun için Tanrı ontolojik olarak vardır. Bu insanlar ateist argümanlarla veya teist argümanlarla ilgilenmezler. Sofrayı kurarlar ve yemeklerini beğenebilecek bir Tanrı ararlar. Eğer Tanrı yemekleri beğenmeyecek bir Tanrı ise zaten o Tanrı ontolojik olarak yoktur.

Başka şekilde anlatmak gerekirse kibirli insan için Tanrının var olup olmaması önemli değildir, işine yarayıp yaramaması önemlidir. İşine yarıyorsa vardır, yaramıyorsa yoktur. Yani ''Tanrının olması işime geliyor.'' anlayışı ''Tanrı vardır.'' yargısına yada ''Tanrı'ya gerek yok.'' anlayışı ''Tanrı yoktur.'' yargısına dönüşür. Çoğu insan bu örnekteki parametreye göre hayatını yaşıyor ve dinlere de bu pencereden bakıyor.
Çok basit aslında. Eğer duygusal olarak Tanrı'nın olmasını istiyorsa onun için Tanrı vardır. Mesela sevdiği birini kaybeden birisi belki normal şartlarda Tanrı'ya inanmamayı tercih edecekken sırf bu yaşadığı olaydan dolayı Tanrı'ya inanıyor. Bir başkası da sırf sorumluluktan kaçmak için Tanrıyı reddediyor. Tabi tek tek kişileri gözlemleyerek çıkarım yapmak doğru değil ama işi genele vurduğumuzda durum bundan ibaret.




Tarih boyunca da bu hep böyledir. Savaşlarda herkes Tanrı'nın kendilerinin yanında olduğunu düşünür. Firavunu destekleyenler bile.

Başka bir örnek ise Antik Yunan'da dini edebiyatçıların yazması. Hatta Ksenophanes'in bu konuda güzel tespitleri var. Ksenophanes, insanların Tanrı'yı kendisine benzer bir şekilde düşünmeye eğilimi olduğunu daha o dönemlerde fark etmiş. Zaten mitolojiyle ilgilenen çoğu insan da bu durumu fark etmiştir.


Tanrı ya da doğayla ilgili tek bir sağlam düşünceleri yoktur, Tanrı’nın buyruklarını insanın buyruklarıyla karıştırırlar, doğayı o kadar sınırlı görürler ki insanın onun başta gelen parçası olduğuna inanırlar. - Spinoza


Günümüzde de durum aynıdır hatta daha beterdir. Çünkü öyle bir devirdeyiz ki bir insanın hayatıyla ilgili ufak bir detaydan yola çıkarak onun dini tercihi konusunda  rahatça kanıya varabiliyoruz ve uç bir durum olmadığı müddetçe de tahminimizde ıskalamıyoruz. Son yıllarda ''İslam güncellenmeli.'' söylemi durumun değişmediğini gösteren en açık örneklerden biri. Ne yapacaksınız kitaba reset çekip 2021 sürüm vahiy mi indireceksiniz? 

Zaten ciddi araştırmalar yaptığınızda göreceksiniz ki tarih boyunca din sürekli otoritelerin şımarıklıklarını meşrulaştırmak için kültür tarafından şekillendirildi. Meşrulaştırma aracı din olmasaydı başka bir şey olacaktı. ABD din elden gidiyor mantığıyla Irak işgalini gerçekleştirmedi. Fatma ananın sakızı gibi sürekli dilinden düşürmediği kitle imha silahlarını da bulamadı.




Son olarak bugün dünya üzerinde var olan hiçbir din, toplumun hafızasında indiği haliyle kalmamış ve her zaman toplumun kuklası olarak kullanılmıştır. Ve ne yazık ki bir müddet daha kullanılmaya devam edilecektir.


Spinoza daha sonra Musevi inancına odaklanarak bu inancın temel kabulü olan Yahudilerin seçilmiş millet oluşunun neye dayandığını inceler. Bu soruşturması ona şunu gösterir: Yahudilerin Tann'nın seçtiği insanlar oluşu basitçe Tanrı'nın Yahudiler için, güvenlik içinde yaşayabilecekleri belli bir bölgeyi seçmiş olması ile aynı anlama gelmektedir; bu inanç, Musa'ya vahyedildiği söylenen yasaların gerçekte Yahudi siyasi bütününün ortak yasası olmasından başka şeyi ifade etmez. - (Spinoza İncelemesi - Çetin Balanuye)


" . . . yığınlar Tanrı'nın sözünden çok Kutsal Kitaplara hayrandır." - Spinoza

"Kendimiz için Tanrı yaratırız, üstelik de onu, bize nasıl kolay yarar sağlayacağına inanıyorsak öyle yaratırız." - Kant



Özelden eleştiri yapmak isterseniz
Twitter:  @arayisozdemir

Bu blogdaki popüler yayınlar

AVATAR AANG

  Avatar: Son Hava Bükücü(2005 - 2008) Yazıyı okumadan önce ''MEDYA VE FİKİRLER'' yazımı okumanızı öneririm. - https://arayisozdemirr.blogspot.com/2021/01/medya-ve-fikirler.html Avatar Aang Diziye arkadaşımın önerisi ile son derece önyargılı bir şekilde başladım. Kaldı ki gayet animasyon filmi de izleyen biriyim. Fakat ilk bakışta Aang'de çok sevebileceğim bir özellik bulamıyordum. Sokka'dan komik değildi, Katara'dan atılgan değildi yada yüz üstü olarak karakteri incelediğimde çok da göze batan bir özellik bulamadım. Ve daha önce izlediğim diğer kahraman figürlerine nazaran çok geri planda kalıyordu. Çok büyük kargaşalarda çıkıp liderlik etmiyor, kaslı değil, zeki değil, komik değil, çocuğa bir görev vermişler onu bitirmeye çalışıyor. Ama diziyi izlediğim süreç zarfında Aang karakterinin o kadar da standart bir figür olmadığını fark ettim. Olaylara bakış açısı diğer kahraman figürlerden çok farklıydı. Bunun sebebinin çizgi dizi olduğu için değil de dizini

MEDYA VE FİKİRLER

Medya Başlangıçta belirtmek isterim ki günümüz dünyasında medya son derece etkili bir araçtır. Zaten birazcık akıllı olan biri bile bu durumun farkındadır. Bildiğimiz çoğu şeyi medya aracılığıyla öğreniyoruz. Ne kadar kaçarsak kaçalım medya; algılarımızı, dünya görüşümüzü, siyasi düşüncelerimizi en çok etkileyen araçlardan biri. Medyanın etkisi son yıllarda artsa da geçmiş dönemlerde de medya son derece etkili bir araçtı. Hatta tek başına darbe girişimini engelleyecek kadar etkili bir araçtı. Talat Aydemir: “Halbuki karşımızda hiçbir kıta yoktu. Subaylar tankları bırakıp, bölükleri bırakıp kaçmasaydı, hiçbir şey olmayacaktı. Tek radyonun bu kadar tesirli bir silah olduğunu o zaman anladım. Mağlubiyetimizin tek sebebi radyodur...” Tabi ki yıllar yılı bu denli etkili olan bir aracı her telden grup kendi çıkarına göre kullanacaktır. Eğer izlediğiniz şeyleri daha dikkatli izlerseniz bu durumu daha iyi fark edeceksiniz. Farkında olarak yada olmayarak her yapım belli şeyleri ön plana çıka