Ana içeriğe atla

AVATAR AANG

 Avatar: Son Hava Bükücü(2005 - 2008)


Yazıyı okumadan önce ''MEDYA VE FİKİRLER'' yazımı okumanızı öneririm. - https://arayisozdemirr.blogspot.com/2021/01/medya-ve-fikirler.html



Avatar Aang


Diziye arkadaşımın önerisi ile son derece önyargılı bir şekilde başladım. Kaldı ki gayet animasyon filmi de izleyen biriyim. Fakat ilk bakışta Aang'de çok sevebileceğim bir özellik bulamıyordum. Sokka'dan komik değildi, Katara'dan atılgan değildi yada yüz üstü olarak karakteri incelediğimde çok da göze batan bir özellik bulamadım. Ve daha önce izlediğim diğer kahraman figürlerine nazaran çok geri planda kalıyordu. Çok büyük kargaşalarda çıkıp liderlik etmiyor, kaslı değil, zeki değil, komik değil, çocuğa bir görev vermişler onu bitirmeye çalışıyor. Ama diziyi izlediğim süreç zarfında Aang karakterinin o kadar da standart bir figür olmadığını fark ettim. Olaylara bakış açısı diğer kahraman figürlerden çok farklıydı. Bunun sebebinin çizgi dizi olduğu için değil de dizinin okültizm etkisiyle çekilmesi olarak görüyorum. Konu ile alakası yok ama ben okültist terminolojiyi ne tam manası ile dışlarım ne de tam manası ile kabul ederim.





Anlatacaklarımı maddeler halinde anlatacağım, açıkçası yazıyı yazarken sadece diziye bağlı kalmayı düşünmüyorum. Zaten böyle anlatmak tarzım da değil. Her zaman olduğu gibi konuyu bardağın etrafından dolanarak anlatacağım.



1)Avatar

Aang'in diğer insanlardan en temel farkı keşiş olması falan değil. Farkı temel okültist terminolojiyi herkesten iyi içselleştirebilmesi. Aang bu yüzden avatar sıfatını kazandı. Zaten kendisinden önce gelen avatarların çoğu Aang ile aynı keşiş kültüründen gelmiyor. Avatar kavramı özünde 4 elementin üstüne çıkarak insanın kendi kaderine yön verebilmesidir. Kendi kaderine hükmeden biri ise sürece etki ederek başkalarının kaderine yön verebilir. Dizide Aang'in dışındaki diğer kişilerin kaderi meçhulken, Aang'in yapacakları son derece bellidir. 


Şu ana kadar bahsettiğim şeyler bana pentagram işaretini anımsattı. Pentagram işareti de 4 elementin üstüne çıkmanın ve ruhsal alem ile olan iletişimin sembolüdür. Ters pentagram ise madde alemi ile olan iletişimin sembolüdür. Aang'in dizide ruhsal alem ile madde alemi arasında bir köprü görevi gördüğünü biliyoruz. Bazı okültist kanaat önderlerinin görüşlerine göre 4 elementin üzerine çıkmak kişiye doğuştan verilmiş bir özelliktir. Ve dizide Aang'e de avatar sıfatı doğuştan veriliyor. Aslında pentagram sembolü ile Aang'in karakteri arasında son derece fazla bağlantı var.
Bazı Ortak Özellikler(Avatar - Pentagram) +4 element vurgusu. +Kaderine yön etmek. +Bağımlılıklardan kurtulmak.(Ters pentagram) +İnzivaya çekilmek.(Aang dizinin sonunda inzivaya çekiliyor) +Doğuştan kazanılmış bir kabiliyet. +Kimlik dönüşümü yaşaması. Ölüm, mutluluk ve sevgi gibi kavramlara kendine has anlamlar yüklemek.





Okültist felsefeye göre insan ancak madde alemine olan bağımlılıklarından kurtularak 4 elemente hükmedebilir. Dizide Aang'e verilen eğitimlerden biri de budur. Hatta Katara'dan bile vazgeçmesi gerektiği söylenir. Çünkü birini sevmek ile birine tapmak arasında fark vardır ve kimse tapılmaya layık değildir. Büyük bir amaca gereksiz prensipler ile ulaşamazsınız. Üst benlik ile sağlıklı iletişim kurmanın tek yolu bağımlılıklardan kurtulmaktır. Eğer kritik noktalarda prensiplerinizi değil de bağımlılıklarınızı seçerseniz ana kaynaktan alacağınız enerji akışı sınırlandırılır. Bu Star Wars'ta da var. Jedi'ler erdem sahibi oldukları için güçten daha fazla yararlanır ve bu yüzden daha kuvvetli olurlar. Karanlık taraf ise erdemleri kısıtlı olduğu için güçten kısıtlı şekilde faydalanırlar ve güçten saparak, gücün ana kaynaktan uzak yeni formlarını üretirler. O yüzden kötülük tarafında yer alan çoğu canlı zamanında en iyilerden oluşan jedi'lerden çıkıyor. Çünkü onlar vakti zamanında erdemlere sahip oldukları için ana kaynaktan bolca yararlanmış kişilerdi. Ancak zamanla kibirleri güçlerinden baskın hale gelince ana kaynaktan saparak gücün farklı formlarını oluştururlar. Sınırlı ama kendi kibirlerine itaat eden bir güce sahip olurlar. Zaten Star Wars kötülük ile iyiliğin arasında çok ince bir çizgi olduğunu bize en iyi gösteren yapımdır. Kişi güçlendikçe ana kaynağa bağlı kalmak zorlaşır. Çünkü büyük gücü kontrol etmenin tek yolu büyük erdemlere sahip olmaktır. Aslında evrene göre en kötüler taraf değiştirmiyor, en çok içsel çatışma yaşayanlar taraf değiştiriyor. Bunun en büyük örneği Anakin Skywalker. En büyük ruhlar en büyük erdemlere yatkın olduğu kadar en büyük kötülüklere de yatkındırlar. (Descartes) Kendini, kaybetmekten korktuğun her şeyden vazgeçmek üzere eğit. (Yoda)



Ayrıca değinmek isterim ki temel okültist(Pentagram) öğretilerin iddiasına göre okültizm, bilim ve sanatın merkezinde olan kaynağın ta kendisidir. Aslında bilim ve sanat ile ilgilenenler farkında olmadan okültist öğretilerin formlarıyla iletişim kuruyorlar bu iddiaya göre. Bilim için örnek vereceksek, tarihte çok fazla bilim adamı her şeyin teorisi'nin peşine düşmüştür. Arşimed'den tut Stephen Hawking'e kadar birçok bilim insanı bu konuya kafa patlatmıştır. Fakat böyle bir formüle mevcut insan yöntemleriyle ulaşabilmek henüz pek mümkün gözükmüyor. Belki de sadece Tanrı'nın bilebileceği bir formülden bahsediyoruz. Zaten her bilim adamının ulaşabileceği son nokta o formüle ulaşmaktır. Okültistlere göre o formülü idrak etmenin yolu ana kaynakla iletişim kurarak mümkündür. Ayrıca okültizm terminolojisinde olan ''maji'' kelimesinin etimolojik kökenine baktığımızda ''temel bilim'' manasına gelmektedir. Arşimet dünyayı hareket ettirmek için bir kaldıraca ihtiyaç duyduğunda, aslında sadece Büyük Majik Arcanum'u arıyordu. (Eliphas Levi) Bir kum tanesinin sırrını çözmeyi başarsaydık, bütün dünyanın sırrını öğrenmiş olurduk. (Albert Einstein) Bütün bilimlerin birbirine bağlı olduğuna, hepsine bir arada çalışmanın içlerinden birini diğerlerinden ayırarak çalışmaktan çok daha kolay olduğuna inanmalıyız.(Descartes)


Sanat konusuna değineceksek, en büyük sanatçı Tanrı'dır. Çünkü onun bir şeyi yaratması için deneyimlemesine ihtiyacı yoktur. Mesela bir ressamın bir resmi çizebilmesi için mutlaka deneyimlemesi şarttır ama Tanrı için böyle bir zorunluluk yoktur. Yani ressam dışsal kaynaklara muhtaçken Tanrı için böyle bir zorunluluk yoktur.  Bizler hiç görmediğimiz bir rengi hayal edemeyiz. Bir sanatçının ulaşabileceği son nokta deneyimlemediği bir şeyleri ortaya çıkarmaktır fakat mevcut insan yöntemleriyle bu da mümkün değildir. Temel okültist öğretiye göre bu nokta ana kaynağın ta kendisidir. Bazılarının "büyük majik âmil" dediği şey budur. Düşünce ve deneyim asla bir merkezde buluşamaz, onlar ancak sanat ve eylem sayesinde birleştirilebilir. (Goethe)

Sadece felsefe değil, güzel sanatlar da aslında varoluş meselesinin çözümü için uğraşır. Çünkü bir kere dünyanın safi tefekkürüne kendisini veren her ruhta, her ne gizli ve bilinçsiz de olsa, eşyanın hayatın ve varoluşun hakiki doğasını anlama arzusu uyanmıştır. (Schopenhauer)


Aang'in bağımlılıklarından kurtulmasının sebebi okültistlerin ''büyük sır'' dedikleri şeyi idrak etmesi içindir.





2)Her Şeyi Dalgaya Alması ve Çocukça Davranışları

Çok ulvi görevleri olmasına rağmen bir bakıyorsun penguen kaydırıyor. Kabus gördükten 10 saniye sonra çıkıp dışarı oyun oynuyor. Gerçekten diziyi izlerken kendi kendime ''Biz mi bu hayatı fazla ciddiye alıyoruz yoksa Aang mi fazla kıytırık biri?'' dediğimi hatırlıyorum. Genelde kahraman figürleri daha kasvetli olurlar ve bu durum çevresindekileri zaman zaman rahatsız eder. Aang varlığıyla ilk başta çevresinde olan insanları mutlu etmişti. Zaten barışı getirecek kişinin böyle bir karaktere sahip olması da son derece mantıklı. Tıpkı çevreci bir insanın kapısının önünün temiz olması gerektiği gibi. Siyaset konusunda güya çok idealist takılan insanların, özel hayatlarında o kadar da hassas olmadığına defalarca denk geldim. İnsanların dibindeki insanların mutluluğuna önem vermeyip toplumu kurtaracak fikirleri Fatma ananın sakızı gibi habire dilinde döndürmesi çok tuhaf. Aang sürekli kasvetli triplere girseydi gerçekten abes kaçmazdı. Çünkü böyle figürlere son derece aşinayız. Bazıları çizgi dizi olduğu için böyle bir ambiyans olduğunu düşünebilir fakat çoğu çizgi dizide bu kadar bariz bir pozitif hava yok. Hele ki macera üzerine kurulu çizgi dizilerde. Örn: Batman, Süperman...  Aang bize, uzun zamandır sahip olmadığımız bişeyi getirdi. Neşeyi. (Katara)  Ne mükemmeldir, bir çocuğun zihni! (Yoda) 

3)Herkesle İyi Geçinmek

Aang'in diğer kahraman figürlerden en büyük farklarından biri görevi tamamlamak için kendisine diğer kahramanların belirlediği şekilde motivasyon kaynağı belirlememesi. Mesela Panda Poo ailesinin öldürülmesini motivasyon kaynağı olarak kullanmıştı. Aang neredeyse tanıdığı herkesi ateş krallığı öldürmesine rağmen. Bu durumu görevini tamamlamak için motivasyon kaynağı olarak kullanmadı. Çünkü insanlığa yararlı bir şeyi yaparken olayı kişiselleştirmemek aslında çok daha sağlıklı bir yöntem.





 Dikkat ederseniz totaliterliğe eğilimi olan toplumlar, liderlerinin sorunlarını toplumsal sorun olarak algılamaya son derece müsaitler. Aang toplumsal olan bu sorunu kişiselleştirmemişti. Mesela ateş lordu kendisini tam yenecekken gözünün önünden sevdiği insanlar film şeridi gibi geçmemişti. Genelde bu tarz yapımlarda işler böyle dönüyor.

Totaliter rejimlerin bir başka önemli özelliği de hayali düşmanlar göstermesidir. Çünkü çoğunluk motive olmak için mutlaka düşmana ihtiyaç duyarlar. 1984 kitabı bu konuyu çok güzel bir şekilde işler. Günümüzde en popüler örneği kim olduğunu bilirsin sen'dir ve silivri soğuktur. Aang ise düşman odaklı yaklaşımdan ziyade sorunu çözelim de evimize gidelim mantığıyla olaylara yaklaşıyor.

Hem sadece siyasette değil hayatın her alanında karşılaştığımız bir durumdan bahsediyorum. Youtube'da sıradan bir motivasyon konuşmasını açın ''birileri seni durdurmak isteyecek'' veya ''kulaklarını tıka'' gibi sözlere mutlaka denk geleceksiniz. Kimse de demiyor ki ''Benim şarküteri dükkanım var. Birileri beni niye durdurmak istesin?'' yada ''Ben nüfus müdürlüğünde çalışan bir memurum. Görevim insanlara ikametgah kağıdı vermek. Ne diye birileri beni durdurmak istesin?''. Yani popüler kültür şarküteri dükkanı açmak isteyen birine bile motivasyon sağlarken bunu hayali düşmanlar yaratarak yapıyor. Kaldı ki Aang tüm sevdiği insanları kaybetmişti ve işe koyulduğunda bunun bahsi bile geçmiyor. Hatta o kadar geçmiyor ki diziyi izlediğiniz sırada bu durumu unutuyorsunuz. Açık konuşmak gerekirse başka bir yapımda bu duruma benzer bir şeyle karşılaşmadım. Muhtemelen başka bir çizgi dizi olsa Aang mutlaka birilerinden sıkça bahsederken bulurdu kendini.  Aang'in birilerini kötüleyerek motivasyon kaynağı belirlememesinin en büyük sebebinin reenkarnasyon inancı olduğunu düşünüyorum. Reenkarnasyon inancını dikkatli incelerseniz bu öğretiyi kabul etmenin insanın hayatını önemli ölçüde değiştirebileceğini fark edersiniz. Düşünsenize, bu hayatta düşmanınız olan kişi sizin bir önceki hayatınızda dostunuz olabilir yada öldürülen tüm tanıdıklarınız, yeni hayatlarını yaşıyorlar.


En iyi olanlar bile birine kin besleyince, yavaş yavaş kötü olmaya başlıyor. (Descartes)




4) FARKLI ÇÖZÜM YOLLARI



Beni en çok etkileyen şey ise dizinin son bölümlerinde yaşandı. Herkes Aang'den Ozai'yi öldürmesini bekliyordu fakat birini öldürmek Aang'in içselleştirdiği öğretilere tersti. Kendisinden önce gelen tüm avatarlar ile görüştü. Fikrine başvurduğu tüm avatarlar, barışı getirmek için Ozai'yi öldürmesi gerektiğini söylüyordu. Fakat Aang'e göre bu çok çelişkili bir durumdu. Şiddet sadece savunma amaçlı kullanılması gereken bir araçtı. Çünkü iyi şeyler, kötü şeylerin meydana gelmesinden dolayı gerçekleşmez. Tıpkı kötü paranın iyi parayı kovması gibi aslında. Her neyse barış'ı getirecek sebep de birinin ölümü olamazdı yani. Çünkü hayat kutsaldı ve hayatı alarak, hayatları kurtarmak Aang'in içselleştirdiği geleneğe ters düşen bir durumdu.  Açık konuşmak gerekirse Aang'in bu kadar keskin düşünmesi benim çok hoşuma gitti. Çünkü günümüzde tüm katillerin kendilerine göre haklı sebepleri var. Etrafınıza bakarsanız insanların yaptığı yanlışları türlü türlü yollarla meşrulaştırmaya çalıştığını görebilirsiniz. Ted Bundy bile mahkeme salonunda yüzünün kızarmamasını sağlayacak bahaneler bulmuştu. Milyonlarca insanın ölümünden sorumlu Adolf Eichmann bile mahkemede kendine has meşru sebepler sunuyordu.  Aang'e göre birini öldürmek gibi bir suçu meşru gösterecek hiçbir şey yoktur. Yani eylemin kendisini, eylemin nedeni ile meşrulaştıramazsınız. Aslında bu biraz Kant'ın ahlak anlayışına da benziyor.





Dizinin sonunda Aang, aslan kaplumbağadan öğrendiği bir teknikle Ozai'nin ateş bükme yeteneğini elinden alır ve Ozai'yi öldürmesine gerek kalmaz. Bu okültizmde, kişi öğrenmek için gerekli olgunluğa ulaştığında bilgi ona ulaştırılır mantığından geliyor. Doğru olanı yapmak için hazır olduğunda şartlar bir şekilde oluşacaktır mesajı verilmek istenmiş aslında.  Aang önceki avatarlardan farklı olarak ateş lordunu öldürmemek için yeni alternatifler aradığı için aslan kaplumbağa ona bu tekniği öğretti. Hem Aang birini öldürmeyerek karmik döngüsünü de korumuş oldu. Dizideki bu son, okültist öğretilere uyumlu bir son olmuş.

Aslında Aang iktidara muhalif bir figür olmaktan çok sisteme muhalif bir figür. Çünkü öldürene karşı öldüreni öldürmekten ziyade öldürene karşı öldürmemeyi tercih ediyor.
Dileyin, size verilecektir; arayın, bulacaksınız.(Hz. İsa) -Merhametin, düşmanlarında olmayan bir zayıflık. + Bu yüzden çok önemli. Çünkü bizi onlardan ayıran budur. (Batman Begins - 2005)



5)Genel Olarak Çizgi Dizi Hakkında Görüşüm


+Dizi gerçekten karakterizasyon işini çok iyi yapmış. Karakterler çok uyumlu ve karakterleri bir arada izlemek gerçekten çok keyif veriyor.

+Vejetaryen bir kahraman figürü görmek son derece güzeldi.


+Kadınların bu kadar samimi bir şekilde etkin olduğu çok az yapım gördüm. Özellikle son zamanlarda sırf göze sokmak için filmlerde güçlü kadın figürü çıkarıyorlar fakat bu durum bana hiç samimi gelmiyor. Hem zaten bazı temel şeyleri içselleştiren biri, bir yapıma imza attığı zaman böyle göz boyamalara ihtiyaç duymaz. Zaten ortaya koyduğu eser kendiliğinden bu özellikleri taşıyacaktır. Game of Thrones bunun en en güzel örneği. Avatar dizisinin de bunu çok iyi yaptığını düşünüyorum. Mesela bazı sahnelerde Katara ateşleyici konuşmalar yapıyordu ve hiç de abes kaçmıyordu.

+Görme engelli güçlü bir figür görmek de çok hoşuma gitti. Tekrar belirtmek istiyorum. Bu figür göz boyamak için değil gerçekten içselleştirilmiş bir şekilde diziye sokulmuş. Zaten dizinin ambiyansı bozmamasının sebebi bu içselleştirmeden kaynaklanıyor.

+Zuko'nun dizi boyunca taraf değiştirme serüveni çok ağır ve sağlıklı bir şekilde işlendi.  Bunu başarmak çok kolay bir iş değil. Gerçi bu özellik karakterizasyona giriyor ama buna ayrı parantez açmak istedim. 

Son olarak bir kez daha belirtmek isterim ki bu yazıdaki hiçbir görüş bana ait değildir. Sadece Aang karakteri neyden esinlenerek oluşturulmuştur bunu göstermek istedim.


Özelden eleştiri yapmak isterseniz
Twitter:  @arayisozdemir

Bu blogdaki popüler yayınlar

İLK BLOG - TOPLUMUN TANRILARI

TANRI VE YARATTIĞIMIZ TANRILAR *Benliklerimiz ve çevresel faktörlerin(deneyim) birleşimi sonucunda kişiliklerimiz oluşuyor. Ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak kişiliklerimiz belli değerleri(yargılar) sahipleniyor. Sahiplendiğimiz bu değerler ise bizim için ideallere dönüşüyor. Buraya kadar çok fazla sorun yok. Zaten bu  saydığım şeyler canlı olmanın bir sonucu aslında. Benim bu yazıda asıl değineceğim şey, çoğu insanın yargılarını belirleyiş şekli ve bu yargıları gözden geçirmemesi. Hatta gözden geçirecekse bile, bunu konuyla alakasız faktörlere bağlı bir şekilde yapar ve gereken hassasiyeti göstermez. Tabi değerlerini rasgele belirleyen bu insanlar, ideallerini de rasgele bir şekilde belirlerler. Hatta hayatlarında öncelik vermeleri gereken konularda da aynı tavrı takınırlar. *Hepimiz birey olarak belli bir kültürün içinde doğuyoruz ve zamanla çevremizden etkilenerek bir dünya görüşü elde ediyoruz. Fakat asıl tehlikeli olan şey, çoğu insanın kibirli bir şekilde ve genellikle sağlam tem

MEDYA VE FİKİRLER

Medya Başlangıçta belirtmek isterim ki günümüz dünyasında medya son derece etkili bir araçtır. Zaten birazcık akıllı olan biri bile bu durumun farkındadır. Bildiğimiz çoğu şeyi medya aracılığıyla öğreniyoruz. Ne kadar kaçarsak kaçalım medya; algılarımızı, dünya görüşümüzü, siyasi düşüncelerimizi en çok etkileyen araçlardan biri. Medyanın etkisi son yıllarda artsa da geçmiş dönemlerde de medya son derece etkili bir araçtı. Hatta tek başına darbe girişimini engelleyecek kadar etkili bir araçtı. Talat Aydemir: “Halbuki karşımızda hiçbir kıta yoktu. Subaylar tankları bırakıp, bölükleri bırakıp kaçmasaydı, hiçbir şey olmayacaktı. Tek radyonun bu kadar tesirli bir silah olduğunu o zaman anladım. Mağlubiyetimizin tek sebebi radyodur...” Tabi ki yıllar yılı bu denli etkili olan bir aracı her telden grup kendi çıkarına göre kullanacaktır. Eğer izlediğiniz şeyleri daha dikkatli izlerseniz bu durumu daha iyi fark edeceksiniz. Farkında olarak yada olmayarak her yapım belli şeyleri ön plana çıka